Savaşı Hackleyen adam
- Göker MİRZA
- 5 Tem 2021
- 3 dakikada okunur
Bir film izlerken gerçekleşmesini hiç istemediğiniz, aynı zamanda “eğer yaşandıysa umarım bu haliyle yaşanmıştır.” diyebileceğiniz bir hikâye düşünün. Roberto Benigni’nin yönetmenliğini ve başrolünü üstlendiği 1997 yapımı bol ödüllü bir İtalyan filmi olan Hayat Güzeldir, (La Vita e Bella) dimağınızda aynen böyle bir iz bırakıyor. Bir yandan savaşa bir kez daha lanet ederken diğer yandan bir baba oğul arasında, 2. Dünya savaşı sırasında, Nazi kapındaki hayali oyunun içinde içiniz bir miktar soğuyor. İkiz kardeşler olan dram ve komedi, filmin sonuna kadar mükemmel bir denge ile ilerliyor.
Filmin konusuna geçmeden önce spoiler içerdiği uyarısını yapmalıyım.
Guido, 2. Dünya savaşı öncesi 20 li yaşların sonunda, İtalya köylerinde yaşayan bir Yahudi’dir. Büyük şehre kitabevi açma hayali ile gelir ve amcasının yanında garsonluk yaparak para kazanmaya başlar. Hayat onun için bir oyundur. Adeta sonunu düşünmeden hareket eden, cesur ve deneyimlemek isteyen ve her koşulda eğlenen bir çocuk gibi yaşar hayatı. İstediğini eninde sonunda alacağına emindir. Çünkü
Tanrı En Büyük Hizmetkardır
Film bize bir karton karakter olan Guido’yu eğlenceli ve bir o kadar derin bir anlatımla sunuyor ki abartı tesadüfleri olağan karşılıyor, Guido’nun küçük yalanlar ve hırsızlıklar ile hedefine ulaşmasını sineye çekiyor, karakterin gerçekliğini kabul ediyorsunuz.
Guido zengin bir aileden gelen idealist öğretmen olan Dora’ya aşık olur. Dora’yı kendi düğününden bir atla kaçırır. Evlenirler ve Giosue adını verdikleri bir çocukları olur.
Giosue 5-6 yaşlarına geldiğinde ikinci dünya savaşının soğuk gölgesinde, Yahudi'lerin hor görüldüğü bir ortamda babasının ona yarattığı bir hayal dünyasında mutludur. Guido oğlunu korumak için etrafına pembe yalanlardan bir duvar örmüştür. O'da bu ortamda babası gibi şakacı ve eğlenceli, hayal dünyası sınırsız bir kişiliği inşa etmektedir.
GUIDO: Neden bazı dükkanlarda Yahudi’ler giremez yazıyor baba?
GIUSUE: Bunu herkes yapabilir. Sen de örümcekleri sevmiyorsun. Biz de yarın kitabevimizin camına “örümcekler giremez” yazalım tamam mı?
En sevdiği oyuncakları, askerleri ve askeri eşyalarıdır. En çok da İple çektiği küçük bir tankını sever. Günlerini bu oyuncaklarıyla oynayarak geçirir.
Savaşın etkisi iyiden iyide hissedildiğinde hayat artık onlar için çok zorlaşır ve nihayetinde beklenen, Giosue’nın tam da doğum gününde gerçekleşir. Guido ve Giosue bir trene bindirilerek bir toplama kampına götürülür. Dora’da Yahudi olmamasına rağmen peşlerinden trene binip onlarla aynı kaderi paylaşmaya gönüllü olur.
Guido, oğlunu korumak için yalandan duvarları büyütmek zorunda kalır. Toplama kampına geldiklerinde oğluna doğum günü sürprizi yaptığını ve bir oyuna dahil olduklarını ve çok iyi vakit geçireceklerini söyler. Guido Almanca bildiğini iddia ederek Alman askerinin esir kampı kurallarını Giosue’nin sözde oyununun kuralları olarak çevirir ve Giosue’yi, sınırları acılarla ve zorluklarla çizilmiş bir oyunun akışına sokar.

Mükemmel Oyun Dünyasına İndirgenmiş Özgürlük
Homo Ludens (Oyuncu İnsan) kavramını hayatımıza sokan felsefeci Johan Huizinga , oyunun kültürden, yani insandan bile eski olduğunu ve hayvan doğasına işlenmiş bir genetik kalıntı olduğunu savunuyor. Huizinga’nın oyun kuramına göre İnsan, hayatı kurgulayış anlamında sınırı kurallarla belirlenmiş bir özgürlükle dünyayı anlamlandırma sürecine girer. Kurallar ihlal edildiğinde oyunun devam etmesi ise mümkün değildir. Bu süreçte insanoğlunun yaşadığı zorluk, heyecan, gerilim ve sonuca ulaşma isteği ilgiyi canlı tutar. Pratiğe dayalıdır ve deneyimler de öğrenmeye yardımcıdır.
Huizinga’ya göre oyun gönüllü olmak zorundadır. Bu özelliği ile oyunun özgürlükçü olması kaçınılmazdır. Emirlere bağlı bir görev niteliğinde olan oyun, oyun olma özelliğini yitirir. Bu özgürlükçü yaklaşım, Hayat Güzeldir’de Schopenauer’ın özgür iradesi üzerinden defalarca vurgulanıyor. Guido, filmde birçok kez “istediğin kişi olabilirsin” söylemini vurgular. Bununla birlikte sınırlarını da çizer. Tasarladığı oyun kuralları, oyun içindeki özgürlükçü bakışa gönderme yapmaktadır. Ayrıca filmin kendisi bu çerçeveyi, abartı tesadüfler ve baş karakterin hedefine ulaşmak için işlediği küçük suçlara gösterilen sempatik bir bakışla tamamlamaktadır.
İçine çekildiği simülasyonda kancaya takılmış, zehri almış Giusue’nin gözünden Yahudi kampı artık bir oyun alanıdır. Toplumun geri kalan üyelerinden geçici süreyle ayrılmış, zaman ve mekândan kısmen soyutlanmıştır. Ciddiyetten uzaklaşıp matrak olarak tanımlanabilecek bir süreç içinde görevleri yerine getirerek hayatta en çok istediği şey olan gerçek bir tank kazanabilecektir. Babası ona gerçek hayatın acılarından kaçabileceği bir kaçış kapısı açmıştır.
Guido’nun planı işe yarar. Tasarladığı düzen içinde Giusue zor da olsa akıştan kopmadan görevlerini yerine getirir. Gaz odalarının, parti odaları olduğu, Alman askeri çocuklarının onun rakipleri olduğu, sürekli saklanarak puan kazandığı gerçeğini kabullenir. Ödülünün hayalini kurarak sıkıntılı günleri aşar. Guido ise Giusue’nin güvenliğini korumaya çalışırken, diğer bir yandan başka bir birlikte kalan Dora’ya da ulaşmaya çalışmaktadır. Savaşın sona ermesinin arifesinde Alman askerlerine yakalanır. Ölüme götürülürken oğlunun saklandığı yerden onu izlediğini bilir ve hafızalarda yer eden ve adeta ölümle dalga geçen bir edayla o komik yürüyüşünü yaparak oğlunu güldürmeyi başarır. Alçakça ve orantısız yapılan savaşı o dakika bizzat kendisi kazanmıştır. Cesetlerin atıldığı bir kuytuda tek bir mermi ile hayatı son bulur.
Ertesi sabah Alman askerleri kampı terk ettikten sonra saklandığı yerden çıkan küçük çocuğun karşısına çıkan tankın içinden bir ABD askeri çıkar ve yalnız Gisue’yi tanka alır beraber kamptan ayrılırlar. Yolda da annesine de kavuşur. Topladığı 1000 puan ile oyunu kazanmıştır. Artık dünyalar Onundur.
Oyunun asıl kazananı Guido’dur. Hedefine ulaşmış ve oğlunu savaşın soğuk ellerinden çekip almıştır.
Kaynakça:
Homo Ludens ( Johan HUIZINGA-1938)
Oyun Kuramı Bağlamında Roberto Benigni'nin Hayat Güzeldir adlı Filminin İncelenmesi - Amasya Üniversitesi Sosyal Bilmler Dergisi 2017 (Cansu ÖKSÜZ)
Comments