top of page

Sanat, Matematik ve Yapay Zeka-3 gelecek

  • Yazarın fotoğrafı: Göker MİRZA
    Göker MİRZA
  • 29 Haz 2020
  • 2 dakikada okunur

1937 yılında Alman ve İtalyan hava birliklerinin Guarnica kasabasına yaptığı hava saldırısında yaşanan feci olayları resmeden, Picasso’nun acı dolu devasa tablosu Guarnica, 20. Yüzyılın en önemli eleştirel eserlerindendir. Eser kadar ünlü bir de hikâye vardır. Rivayete göre eserin sergilendiği bir sergide, Alman Nazi subayı Picasso’ya “Bu resmi siz mi yaptınız?” diye sorar. Picasso’nun cevabı çarpıcıdır. “Hayır, siz yaptınız.” Hikâyenin gerçek olup olmadığı bir yana ilgimi çeken bir soru var. Picasso’nun cevabında bir gerçeklik payı var mıydı? Bu saldırı olmasaydı Guarnica’yı göremeyecektik. Burası açık. Bir anlığına uçuk bir fikir olarak nedensellik penceresinden bakarak soralım. 2. Dünya savaşı öncesi, Guarnica isimli bir kasabaya, 1600 kişiyi öldürebilecek bir hava saldırısı yapsaydınız, Picasso’nun bir eser üretmesini sağlayabilir miydiniz? Yani Picasso haklı olabilir miydi? Eser sahibi gerçekten Almanlar, İtalyanlar ya da onlara destek veren Franco muydu? Komplo teorisi üretmeye çalışmıyorum. Ama tüm değişkenler bilinebiliyor olsa bunu yapmak teknik olarak mümkün olabilirdi.


Geleceği öngörebilmek için artık klasik deterministik kurallara ihtiyaç olmadığı bir gerçek. Yani tüm değişkenleri bilmemize gerek yok artık. Kelebeğin kanat çırpışının etkisini göz ardı ederek küçük hata oranları ile olasılık hesapları yapabiliyoruz. Azınlık Raporu, 1984, Truman Show, Person of interest, Black Mirror, Westworld, Homo Deus ve daha nice film, dizi ve kitaplar, yapay zekanın geleceğimizi şekillendireceği üzerine öngörüler sunuyor. Kredi kartı bilgilerimizden, saniye saniye konumumuza, yüz kaslarımızın sıralı hareketinden, telefon görüşmelerimizdeki ses tonumuza kadar her türlü veri rakamsallaştırılabiliyor. Bunun da ötesinde ilişkilendirilip yapacaklarımız üzerinde küçük hata payları ile tahminleme yapılabiliyor.


Bir diğer etken, sosyal varlıklar olarak bir yere, zümreye, düşünce anlayışına ait olma ihtiyacı. Yalnız kalmak, dışlanmak, fikirlerinin ve beğenilerinin kabul görmemesi insanoğlunun en büyük korkularından biri. O nedenle bir fikri, müziği, resmi, sinemayı beğenirken etrafımızda aynı düşüncede olanları arayıp birbirimize yaklaşıyoruz. Harari, Sapiens’de insanlığı bir arada tutmak için gerekli olan nasyonalite, din gibi yaratılmış ve genlerimizi sonraki nesillere aktarabilmek için gerekli olan mitlerden bahseder. Bugünün dünyasında sosyal medyada bunlara eklenmiş durumda. Kendi mahallemizde paylaşıyor, şekillendiriyor, şekillendiriliyoruz.


İnsan bu kadar şeffaf hale geldiğinde manipülasyona da açık hale geliyor. Kendimizi almak istemediğimiz bir ürünü almış, oy vermek istemediğiniz birine oy vermiş bulabiliyoruz. Sanat mı? O da, popüler kültüre emanet. Rüzgar nereden eserse… Bu sistemi en iyi kim kullanırsa en iyi kim güdülü yönlendirme yaparsa ona teslimiz. (Tabi bu, sistem, insana ihtiyaç duyulduğu senaryoda bu şekilde işliyor. Bir gün robotlar tarafından hayvanat bahçesine kapatılırsak iş değişir.)


Bu detayların ışığında söyleyebiliriz ki bizim sandığımız kararlarımız ve beğenilerimiz bize ait değil. ilişkisel pazarlama anlayışı yerini dijital pazarlama anlayışına bırakırken müşteri kararlarını ve beğenilerini anlama süreci, artık bir ihtiyaç tasarlama sürecine dönüşüyor. Müşteri olarak şekillendirilirken simülasyon içinde bize biçilen tüketici rolünü oynuyoruz. İhtiyacımız olduğuna inandırılmış hayatı satın alıyor, beğenmemiz buyurulan şeyleri beğeniyoruz.


Peki ne yapacağız? Kaderimize razı olup teslim mi olalım? Tam aksine kişiliğine bir karakter kazandırmak için büyümeli insan. Boş bir tuvalse hayatımız, fırçayı kimseye bırakmadan kendi resmimizin sahibi olabiliriz. Birer makineyiz belki. Belki özgür irademiz yok. Dibine kadar da benciliz doğamız gereği. Mutluluğumuzu satın alıp, bize sadık bir köpek gibi davranan bencilliğimizi beslemek zorundaysak da, neyle besleyeceğimize karar verebiliriz hala.


Sürekli okuyup, öğrenip, değişip başkalarına rüzgâr, önder, örnek olarak egomuzu tatmin edebiliriz. Bu makineyi, beslenen, büyüyen, büyüten bir versiyonda çalıştırmak bizim elimizde. Dar kalıplara sıkışmadan, sürekli bakış açımızı genişletmeli, nasıl bir denizde yüzdüğümüzü anlamaya çalışmalıyız. Ancak o zaman makinelere ve yapay bir zekaya teslim olmadan sevgi dolu bir hayatta mutlu yaşamak mümkün.

 
 
 

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page