top of page

Maestro'nun Gözünden

  • Yazarın fotoğrafı: Göker MİRZA
    Göker MİRZA
  • 21 Eyl 2020
  • 7 dakikada okunur

Leonardo di ser Piero da Vinci. Birçoğumuz için gelmiş geçmiş en yaratıcı insanlar listesinde üst sıralardadır şüphesiz. Kendisi bize ölümsüzlüğün sırrını bahşediyor. Ölümünden yarım asır sonra adından ve yaptıklarından söz edebiliyoruz. Kendisi mimar, anatomist, şef, botanikçi, kostüm ve sahne düzenleyicisi, şehir plancısı, mühendis, mizahçı, coğrafyacı, süvari, askeri bilimci, mucit, matematikçi, müzisyen, jeolog, ressam, heykeltıraş, filozof, fizikçi ve hikâyeci. İnsan okurken yoruluyor değil mi? 67 yılda, farklı farklı birçok alanda çalışmalar yapmış, sayısız eser ve düşünce kalıbı bırakmıştır. Birçoğu günümüzde hala geçerliliğini koruyor. Peki nasıl? Bizler bugün 500 yıl öncesine göre çok daha iyi şartlarda yaşıyor, bilginin içinde yüzebiliyorken neden bu kadar yaratıcı olamıyoruz? Bir ömüre 20 meslek sığabiliyorken, neden yıllarımızı bir meslek sahibi olabilmek ve o alanda derinlemesine uzmanlaşabilmek için çalışarak harcıyoruz? Kısacası neden bir Da Vinci olamıyoruz? O, neyi bizden farklı yapıyordu? Nasıl bu kadar öğrenebildi, üretebildi? Yaratıcı olmak öğrenilebilir mi? Yazar Michael J. Gelb “Leonardo Da Vinci Gibi Düşünmek” isimli kitabında bu konuyu inceliyor. Şöyle diyor:

Deha doğulmaz, deha olunur. İnsanoğlu öğrenme ve yaratıcılık açısından neredeyse sınırsız bir potansiyelle ödüllendirilmiştir.

Tüm cevapları genetik unsurlarda aramak kolaycılık olur. Elbette, genetik etkiden söz edebiliriz fakat gözümüzde büyüttüğümüz kadar değil. Son zamanlarda yapılan araştırmalar, insan beyninin teorik olarak sınırsız bir öğrenme ve yaratıcılık gücüne sahip olduğunu ortaya koyuyor. Beynimiz düşündüğümüzden çok daha iyidir. Güzel haber hepimizde bir tane var. Kötü haber eğer bu gücü kullanmazsak bir anlamı yok. Evrim kuramına göre kullanılan organ gelişir, kullanılmayan körelir.


Gelb, araştırmasında Leonardo’nun beynine bir yolculuk yapmamızı sağlıyor. Maestro’nun (kendisi Leonardo Da Vinci’yi bu şekilde adlandırıyor) çalışmalarından, not defterinden ve hayat hikâyesinden yola çıkarak düşünce metodu geliştiriyor. Biraz olsun Da Vinci gözünden dünyayı görmemize etken olacak pratik bir çerçeve sunuyor. Maestro’nun problem çözmek, yaratıcı düşünmek, hayattan keyif almak, amaç belirlemek, zihin ve bedeni uyumlamak için kullandığı düşünce kalıpları 7 prensip çerçevesinde şekillendiriliyor. Bu prensiplere biraz daha derinlemesine bakalım.


1. Curiosita - Merak Et


Çocukça, tatmin olmayan bir iştahla ve saflıkla. “Hakkımda ne düşünürler?” demeden. İnsanlar için öğrenme arzusu doğaldır ve beslenmeye muhtaçtır. Bu güdüyle doğuyoruz. Fakat büyüdükçe kazandığımız önyargılarımız, korkularımız, öğrenme açlığımızın önüne aşılması zor bir set çekiyor. Bu seti aşabildiğimiz oranda bilgi ve enformasyon sahibi oluyor, yeni bakış açıları geliştirebiliyoruz. Aşamaz isek Dünya, belirli kabuller ile yaşadığımız bir ortam haline geliyor. Özellikle yaşadığımız dijital dönem bizi bir kısır döngünün içinde bırakıyor. Bizden önce yaşayanların hiç olmadığı kadar bilgiye sahip ve yakınken, bu ilizyon içinde uçağın nasıl uçtuğunu, bitkilerin nasıl büyüdüğünü, bilgisayarın nasıl çalıştığını, ekonominin nasıl işlediğini öğrenmeye ihtiyaç duymuyoruz.

“Büyük beyinler büyük sorular sorar.”

Maestro her şeye acımasızca bir merak besliyor. Devamlı yanında taşıdığı not defterine sorularını not alıp üzerinde kademe kademe deneyler yapıyor. Ulaştığı sonuçlar onu tatmin etmiyor. Konu üzerinde derin felsefik düşünceler ve deneysel gözlemlerle yeni sorular üretiyor. “Kuş nasıl uçar? Nasıl yavaşlar? Nasıl süratlenir? Ne zaman uyur?”. Ulaştığı sonuçları ilişkisiz farklı alanlarda kullanıyor. Not aldığı özensiz çizimler, karalamalar, uçuk fikirler, bir kısmı günümüzde de kullanılan paraşüt, helikopter gibi birçok icadın, ortaya çıkmasında, kıvılcım rolü üstleniyor.


Öyle ki zihin ne kadar yerse o kadar acıkır. Bu anlamda zihni her daim aç bırakmak, soru işareti üremesi, dolayısıyla cevap arayışı, dolayısıyla öğrenme ve öğrenme ile yeniden soru işareti üretmeyi amaçlayan döngüsel bir zihinsel faaliyetin meydana gelmesi için şarttır. Akü bir kez çalıştığında kendi enerjisini üretmeye başlayacaktır. Teorik olarak yakıt olduğu sürece sonsuza kadar çalışabilir.


2. Dimostrazione- Deneyim, Sebat ve Hatalardan Ders Alma


Durağanlık ve sükûnet ihtiva eden fikir kadar hareket içeren uygulama da kazanımlar için oldukça önemli. Yani teori kadar pratik de değerlidir. Sonuca ulaşmak için atılan her bir adım, bilimsel araştırmanın önemli bir parçası,yanlışın ispatı, yeni teori ve doğruya ulaşma çabası, yani iterasyonlu bir öğrenme sürecidir. Bilimi, felsefeden ayıran çok önemli bir özellik birikimli ilerlemesidir. Doğru ve kesin bilginin ömrü, bu bilginin yanlış veya yetersiz olduğunu ispatlandıktan ve yerine yeni bilginin konmasından sonra sona erecektir. Düşünsel faaliyet bu anlamda tek başına yetersiz kalıyor. Ateşi alevlendirmek ancak uygulama ile mümkün. Galileo ya kadar evrenin merkezi Dünya idi. İlk kullanıldığı dönemde müthiş önermeler ve kusursuz kanıtlar içeren Newton fiziği ile bugünkü atom altı parçacıkların hareketini kusursuz olarak tanımlayamıyoruz.Belki 500 yıl sonra kuantum fiziğini de tamamıyla anlayıp, ve hatta yanlışlayıp yerine koyabileceğimiz başka bir değer üreteceğiz. O nedenle skeptik bakış açısını hayatın her alanında kullanmak, çok doğru görülen yanlışları, doğruları ile değiştirmek ve sürekli iyileştirme peşinde koşmak için önemli.

Birçok kimse kanıtlarımın denenmemiş yargılara sahip yaygın kişilerin otoritesine aykırı olduğu gerekçesiyle, bulgularımın gerçeği yansıtan basit ve sade deneylerin bir sonucu olduğunu dikkate almadan beni suçlama hakkına sahip olduklarını düşünebileceklerdir. “ Da vinci

Leonardo önyargıların bilimsel gelişmeyi nasıl kısıtladığını gördü. Hatalardan alınan ders, başarıdan ve hazır bilgiden çok daha öğreticiydi. Çalışmalarında düşünsel etkinlikten çok deneye ve pratiğe de yer verdi. Hatalarını analiz ederek öğrendi. Bıkmak bilmez çocuksu bir inatla, yorulmadan. tekrar tekrar. Hem de dönemin acımasız dini mahkemelerinde yargılanma pahasına. O yüreğiyle hareket ederdi. Çünkü deneyim, aklın yüreğidir.


3. Sensazione – Duyguları Özellikle Deneyimi Daha Canlı Hale Getirmenin Aracı Olarak Görüşün, Devamlı Rafine Edilmesi


Beynimizde her bir duyunun alıcıları, bize doğayı algılamamızla ilgili referans veriyor. Alıcılarımızın bize izin verdiği ölçüde fark ediyoruz. Sesler ve görüntüler belli bir frekans aralığında algılanabiliyorken neden hepimizde farklı duygular uyandırıyor? Neden bir film sahnesi birini güldürürken başka birini ağlatabiliyor. Neden bir müzik birine ilham verirken, başka birine gürültü etkisi yaratıyor. Beynimiz yaşadıklarımızdan (hafıza, önyargı, mantık) referans alarak, duyuları, duyguya dönüştürmekte uzman. Her türlü yaşamsal faaliyetimiz için yaşamsal kaliteyi artırabilmenin yolu duyularımızı tanımak, anlamlandırmak, ölçmek ve geliştirmekten geçiyor. Beraber düşünelim. Duyularımızın sahibi miyiz gerçekten? Güzel, iyi, kötü gibi sıfatlardan farklı olarak hislerimizi tanımlayabiliyor muyuz? Yoksa görmeden bakıyor, hissetmeden dokunuyor, lezzet almadan mı yemek yiyoruz? Güzel bir gün doğumu manzarası karşısında anın güzelliğine varamadan vaktimizi, güzelliğin fotoğrafını çekmekle mi geçiriyoruz. Maestro’nun tabiriyle “duyusal körlükte hafızanın evrenle ilişkisi kesilir.”


Leonardo’nun bir güneş doğumu tasviri:
Günün ilk saatinde güneyde ufka yakın atmosferde gül kızarıklığındaki bulutların loş bir pusu vardır; batıya doğru bu daha karanlıklaşır ve doğuya doğru ufkun buğusu onu olduğundan daha parlak gösterir ve bu yöndeki evlerin beyazlığı güçlükle seçilirken; güneyde olduğundan daha uzakta, daha koyu tonda bir gül kızarıklığı vardır. Batıda bu biraz daha fazladır ve gölgeler beyaz evlerden daha önce kaybolduğu için bunlar tersine döner.

Maestro, özellikle görme ve duymanın önemine vurgu yaparak duyuların doğayı anlamanın aracı olarak görüyor. Müzik içindeki enstrümanların tek tek seslerini ayırt etmek, ışık tayfının içindeki renkleri ayırmak için çaba sarf ediyor. Duyuların sinerjisi - sinesteziden de faydalanıyor. Dinlediğimiz müziğin rengini ya da gördüğümüz ışığın bir dokusunu deneyimlemek müthiş olmaz mıydı?


4. Sfumato-Belirsizliği, Paradoksu ve Kararsızlığı Kucaklama Arzusu


Hayatımızın her bir anında karşılaştığımız belirsizlikler, ardında ne olduğunu bilmediğimiz bir kapıyı açıp açmama konusunda kararsızlık hatta kaygıya itiyor. Daha fazla öğrendikçe, öğrendiğimizden çok daha fazla yeni belirsizlik kapısı ile karşılaşıyoruz. Kendi içinde bile paradoksal olan bu duygu durumu, içgüdüsel olarak bizi muhafazakâr kılıyor. Gelb, insanoğlunun bu zamana kadarki ve gelecekteki gelişimini, en küçük gelişim sonunda oluşan pusu kabullenen ve belirsizliği yaşamının bir parçası haline getirenlerin başarısına bağlıyor. Da vinci çalışmalarında bunu görebilmemiz mümkün? Duygu durumu belirsizliğini yumuşak renkler ve bulanık hatlar ile yoruma açık kılıyor. Yüz yıllardır Mona Lisa’nın ifadesini yorumlamaya çalışıyoruz.


5. Arte/Scienza – Bilim ve Sanat, Mantık ve Hayal Arasındaki Dengenin Gelişmesi, Bütün Beyin ile Düşünme


Beynimizde bir tahterevalli olduğunu düşünelim. Bu tahterevallinin sağ tarafı, beynin bütünsel düşünme, hayal etme, yaratıcı düşünme, duygu yükünü taşıyor. Sol tarafı ise analitik düşünme, mantık çerçevesinde problemi parçalara ayırarak sistematik çözümler üretme, “neden?” sorusundan çok “nasıl?” sorusuna odaklanan detaycı yükünü taşıyor. Kendimizi bu iki kanadın ne tarafının ağır bastığına göre tanımlıyoruz. Sayısalcı-sözelci, mantıklı-duygusal, sanatsever-bilim sever gibi. Maalesef günümüz eğitim dünyası bizi bu ayrımı yapmaya iterek bizi bu kutuplaşmaya katkıda bulunuyor.


Beynin bu iki lobunu birbirine bağlayan bir sinir yumağı var. Corpus collusum. Bu sinir yumağı sürekli olarak iki beyin bölgesi arasında veri taşıyor. 1970 li yıllarda epilepsi hastalığını ortadan kaldırabilmek için bir deney yapılıyor ve bu sinir ağı kesiliyor. Epilepside iyileşme sağlanıyor. Fakat ayrık beyin hastaları olarak bilinen bu hastalarda tek beyinde iki farklı benlik oluşmaya başlıyor. Çok detayına girmeyeceğim ama bu sonuç bile tek başına bu bağın ve bu bağ aracılığı ile beynin her bölümünü dengeli bir şekilde kullanabilmenin önemini vurguluyor. Hayal etmeden, bütünü düşünmeden sistematik çözümler üretmek, mantık kullanmadan yaratıcı ve sıra dışı düşünmek veya sanat üretmek bizi eksik kılıyor.


Leonardo’yu bilim adamı mı yoksa bir sanatçı olarak mı tanımlıyoruz? Ayırmak mümkün değil, değil mi? Not defterine yaptığı detaylı karalama çizimler bile birer sanat eseri. Beyin tahterevallisinde müthiş dengeyi bulmuş biri olarak O’nun bilimi sanatını, sanatı bilimini besliyor. Yazar Serge Bramly, Leonardo’nun üzerinde uzun uzun düşünebildiği ancak içine sızamadığı gizemlerin etkisinde kalarak şaşkına döndüğünü, bu nedenle neşterini ve pusulasını bir kenara bırakarak fırçasını eline aldığını yazar. Çalışmalarındaki sistematik çalışma prensibi gereği merakı körükleniyor. Neden? sorusu ile yaratıcılığını çalıştırmaya başlıyor. Teoremler, deneye ve ispata doğru yol alırken devreye sistematik çözümlemeleri giriyor. Matematik ve fizik bilgisini sanatında kullanarak etkiyi mükemmelleştiriyor. Döneminde yaptığı heykellerde anatomi bilgisini, çizdiği küçük ölçekli ve hassas haritalarda, resmi ve detayları görebilme yeteneğini görebiliyoruz.


6. Corporalita – Zarafetin, Her iki Elini Aynı Şekilde Kullanabilmenin, Fitnessin ve Dengenin Sağlanması


Mükemmel vücut-zihin koordinasyonun bir parçası olarak sağlıklı bir vücuda sahip olma gerekliliği, bu fikirler arasında belki de en çok aşina olduğumuz. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur, baş sağlığı dünya varlığı, her şeyin başı sağlık” gibi atasözlerini hala yaşatıyoruz. Doğru beslenme, egzersizin faydalarını anlatmak anlamsız olur. Maestro’nun bu kavramlarla ilişkisini incelemek çok daha heyecan verici. Öncelikle kendisi fiziksel olarak mükemmel bir yapıya sahip. Güçlü ve düzenli egzersiz yapan bir sporcu. (At nalını tek eliyle bükebildiği rivayet edilir.) Aynı zamanda aşçı ve beslenme konusunda da uzman. Yiyecek kimyası üzerine de araştırmaları var. Sağlığını korumayı öğrenmeyi ve fiziksel özelliklerini geliştirmeyi, mükemmel, berrak bir zihnin anahtarı olarak görüyor. Bu konudaki bazı tavsiyelerine bir göz atalım: Öfke ve kederden uzak dur, geceleri üstünü ört, sofradan kalktığınızda dik otur, göbeğin yukarı bakar durumda veya başın aşağı bakar durumda olmasın. İstediğin zaman ve hafif yemek ye İyi çiğne, kararında egzersiz yap.


Corporalitayı sadece spor ve beslenmeye indirgemek yanlış olur. Beyni geliştirecek her türlü fiziksel aktivite, yararlıdır O’na göre. Pratik yaparak sol eliyle yazmayı, yemek yemeği, resim yapabilmeyi öğrenebilmiştir. İnsanın kendini genetik faktörlerle sınırlamasının, neredeyse bütün varlığını genetiğe bağlamasının kolaycılık ve basitlik olduğu söylenebilir. Eğer geliştirilemeyecek bir özelliğiniz olduğunu düşünüyorsanız hemen üzerine gitmekte fayda var. Evet, üzerinde yeterince çalışılırsa herkes resim yapabilir.


7. Connessione – Bütün Olanların ve Her Şeyin İlişkisini Anlamak ve Değerlendirmek, Sistemli Düşünme


Kelebek etkisinden, komplo teorilerine kadar birçok yan etkisi olan, manipülasyona çok açık bir madde. Bir parça determinist bakış açısı. Her şey birbiri ile ilişkilidir. Antik yunandan 18. yüzyıla kadar etkisini sürdüren, her şeyin kaynağının bir ya da birkaç temel şey olduğu inancı (hava, su,toprak, ateş) , Leonardo’da da var. Fakat O, ilişkilendirmeyi bütünsel olarak kullanıyor. Analojiler ve metaforlar kullanarak beyninde yepyeni pencereler açıyor. Bir kuşun rüzgara karşı süzülme hareketinin neden sonuç ilişkisinden yola çıkarak sanatsal ve bilimsel eserler üretiyor. Dalgaların şekillendirdiği kayaları doğanın matematiği ile ilişkilendiriyor, insanın nefes alışverişini doğadaki gel-git etkisine benzetiyor. Kafasında tanımladığı farklılıklar ve benzerlikler bütünü şekillendiriyor. Not defterini incelediğinizde konudan konuya atladığını, birbiri ile ilişkisiz gibi görülen şeyleri bir arada görebilmeniz mümkündür.

“Her Parça bütünle birleşmeye çalışır, böylece kendi eksikliğinden kurtulmaya çalışır.” Da Vinci

Michael J. Gelb’in kitabında, insanüstü özelliklere sahipmiş gibi görülen bir varlığı bir nebze olsun anlamamıza, analitik bir çözümleme ile doğal fenomenleri O’nun gözünden görebilmemize yardımcı oluyor. İş yönetimi, kişisel farkındalık ve çocuk yetiştirme gibi birçok alanda kullanabileceğimiz araçlar sunuyor. Yaratıcılığı ve kabiliyeti genetik unsurlardan koparıp üzerinde düşünülesi yeni bir bakış açısı sunuyor.

 
 
 

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page