Bilinçaltı Duvarlarını Yıkmak
- Göker MİRZA
- 3 Oca 2021
- 3 dakikada okunur
İkna, kelime anlamı ile başkalarının fikir, düşünce, karar ve eylemlerini etkileme, değiştirmeye razı etme becerisi olarak tanımlanıyor. Günlük yaşamımızın her anında iknaya ihtiyaç duyuyor, ya da başkalarının bizi ikna çabalarına maruz kalıyoruz. Patronunuzu, yeni bir projeye ödenek ayırmak için, ya da eşinizi yeni bir araba almak için dil döktüğünüzü düşünün. Ya da firmaların, hiç aklınızda olmayan bir ürüne ihtiyacınız olduğuna inandırma çabalarını. Peki dini, ahlaki, politik görüşlerinize karşı tanıdıklarınızla girdiğiniz bitmek bilmeyen tartışmalar. Bu sürecin çıkarı ise ego tatmini, düşünceyi rasyonelleştirme, taraf kazanma, ya da tamamen maddi olabiliyor. Peki nasıl ikna ediyor ve ediliyoruz? Hangi fikirlerimiz bizim için kırmızı çizgi? Hangi fikirlerimiz başkalarının sunduğu argümanlarla yeni şekil alabilir?
Aralık'16 da Nature grubunun Science Reports dergisinde yayınlanmış, Karşı kanıt karşısında kişinin politik inançlarını sürdürmesinin sinirsel bağlantıları (Neural correlates of maintaining one’s political beliefs in the face of counterevidence) isimli makale, bu soruya neuroscience penceresinden ışık tutuyor. ABD'de kendini demokrat olarak tanımlayan 40 kişiye, öncelikle bir anket yapılarak bir çok soru cevaplamaları isteniyor. Soruların bir kısmı "Ampulü Edison bulmuştur. Doğru mu?" gibi genel sayılabilecek bilgileri kapsarken, bir kısmı ise "Silahlanma kişisel bir hak mıdır." gibi kişisel görüşe dayalı sorular oluyor. Akabinde denekler bir FMRI cihazına bağlanıyor ve cevap verdikleri soruların cevaplarını yanlışlayan bilgiler ve yorumlar bir monitörden izletilirken beyin dalgaları inceleniyor. Ampülü Edison'un bulmadığına ilişkin bir bilgi paylaşılırken, beynin orbitofrontal korteks bölümünün aktive olduğu tespit ediliyor. Beynin rasyonel karar merkezi olan bu bölüm insanların, genel bilgilerini değiştirme konusunda mantıklı davranmaya yatkın olduğunu gösteriyor. Silahlanma ile ilgili ise ABD de işlenen silahlı suçların %90'ının çalıntı silahlarla işlendiği gibi istatistiklerle desteklenen ve özünde silahlanmayı savunan bilgiler paylaşılıyor. Bu bilgiler verilirken beynin amigdala ve insula gibi duyguların yönetildiği bölümlerin aktive olduğu görülüyor. Karar verme merkezi olan korteksde ise kimliğin, benliğin verilerinin tutulduğu dorsomedial prefrontal korteks bölümünde kan akışı artıyor.

İnsanı olduğu kişi yapan etik, dini, politik, tuttuğu futbol takımı gibi benliği ve kişiliği şekillendirilmiş görüş ve değerler, kalın duvarlarla koruma altına alınmış durumda. Bu değerlere bir saldırı olduğunda duygusal olarak tepki verip savunma refleksi gösteriyor. Hatta savunulan fikrin muhafazakarlık oranına göre, üretilen karşı kanıtlar, aynı oranda korku, endişe, stres hormonlarının salgılanmasına neden oluyor. Rasyonel karar vermekten uzaklaşılıyor. Bu durumda üretilen en sağlıklı, en doğru argüman bile değer görmüyor. Hatta savunmanın kendi fikrine daha çok tutunduğunu ve bağlandığını bile görüyoruz. Geri tepme etkisi (Backfire Effect) olarak tanımlanan bu durum, insanın kendi fikrinden ve inancından şüphe etmek yerine kolay yolu seçerek kanıtı reddetme eğiliminde olma durumu olarak kendini gösteriyor. Bu durumda insan kendini rasyonalize etmek için elinden geleni ardına koymuyor. Teyit önyargısı (confirmation bias) ile kendi fikrini destekleyecek her türlü fikre kulak kabartıyor ve karşı argümanı görmezden geliyor ya da reddediyor.
Bu noktada fikri kabul ettirmek için tek başına sağlam ve geçerli argüman üretmenin yeterli olmadığı gerçeği su yüzüne çıkıyor. Kilit nokta, çözüm için kendi fikrinden değil karşıdakinin konumundan başlanması gerektiği. Farkındalık öğretisinde regüle etmek olarak tabir edilen kavram bu konuya parmak basar. Duygusal olarak tetiklenmiş birine mantıklı argüman ile cevap verilmesi, tren rayında otomobil kullanmak gibi. Tabiri caizse tartışmaya duygu ringinde başlayıp, mantık ringinde sonuç alınmalı. İkna sürecinde muhattabı kazanmak için sorularla açmak, anlamak, çatışmacı olunmadığını göstermek, ortak değerlerden bahsetmek, inanca saygı duymak ve yanlış anlamalardan kaçınmak oldukça etkili bir başlangıç olabilir. Ortak değer paylaşan kişiler birbirlerine güvenirler.
İlişkiyi güven üzerine inşa etmek ise iletişimi oldukça kolaylaştırır. İletişim en az iki kişi arasında kurulan bir bağdır. Fikri kabul ettirmek için çabalarken, insanın kendi fikrinin değişebileceğini kabul etmesi de bir erdem olarak katı ve kalın duvarlardan kurtulmak, şeffaflaşmak anlamına geliyor. Bulunulan pozisyonun değişebileceği kabulü, kendini inşa etme arayışında olan birey için bir özgürleşme süreci olarak görülebilir.
Geri tepme etkisinden ve teyit önyargısından kaçınmak, hatalı akıl yürütmelerden (safsatalar) uzak durmak sağlıklı bir paylaşım ortamının oluşması için oldukça önemli. Karşıt fikrin çürütülmesi, ancak detaylı ve rasyonel nedenler üzerine kurulacak mutabakat ile mümkün. Doğru ve benzetme yönü sorunsuz analojiler kullanmak destekleyici olabilir. Beyinde görselleştirilmesi sağlanan örnekler de konuyu somutlaştırma konusunda etkilidir. Çürütülen fikrin yerine neyin nasıl konulacağı ise kilit nokta. Çalışmalar gösteriyor ki kolaylıkla algılanan argümanlar, insanların yeni fikirlere daha açık olmalarını sağlıyor. Dolayısı ile teknik terimlerden uzak durarak konuyu basitleştirmek ve muhattaba uygun şekilde aktarmak, konunun içselleştirilmesine yardımcı oluyor. En güçlü, temel kanıtlara odaklanmak, konuyu doğru konuma çekmeyi sağlayacak ve başkalarının savları çürütme ihtimalini zayıflayacaktır. Zira fazla argüman göz çıkartır.
Günümüzde hem bireyi hem de toplumu geliştiren bu tür sağlıklı tartışma ortamını pek göremiyoruz maalesef. 21. yy insanı postmodern çağda filtre balonu olarak adlandırılan konfor alanında hapis. Her birey kendi düşüncesine yakın fikirleri dinler, kendi görüşündeki insanları takip eder durumda, yeni veya karşıt fikirlerden, tartışma ve paylaşım ortamından uzak, kendi mahallesinde güven içinde yaşıyor. Bu durum insanları geçmişten çok daha muhafazakar, değişmez ve katı fikirlerine sıkı sıkıya bağlı kılıyor. Bilinçaltı duvarları çok daha kalın ve yüksek. Sosyal medyada tartışma mecraları, yeni fikir geliştirmek ve fikrini aktarmak için değil, hakaret, ego tatmini ve konum güçlendirmek çıkarına kullanılıyor. Toplum olarak bilim, sanat, felsefe alanlarında yeni şeyler üretebilmek için tartışma kültürü, doğru öncül, sav üretme, ikna gibi pratikleri öğrenmek ve geliştirmek, bizden sonraki nesile aktarmak bireyler olarak sorumluluğumuz.
Kaynaklar:
コメント